8 Eylül 2010 Çarşamba

Patricia KOPATCHINSKAJA/ ‘Yeni sesler bana inanılmaz bir haz veriyor.’




‘Eğer etkilendiğim bir besteci hayatta değilse ya da onu izleme şansım yoksa, onun karşımda oturduğunu düşlüyorum. Ona sorular soruyorum, beni eleştirmesini söylüyorum, şakalaşıyorum, o besteci için çalıyorum.Bu benim kendimi keşfedebilmem için her defasında çıktığım bir yolculuk.’ diyen Moldovalı keman sanatçısı Patricia Kopatchinskaja, 1834 Pressenda yapımı kemanı ile adeta büyülüyor. Polina Leschenko, Fazıl Say, Mihaela Ursuleasa ve Henri Sigfridsson gibi ünlü piyanistlerle birlikte sahne alan Kopatchinskaja, dünyanın önde gelen çok sayıda orkestraları ile birlikte de çalıştı. Türkiye’deki konserlerinde başarılı performansıyla beğeni toplayan ve müziğin yeniliklerle beslendiğini söyleyen sanatçı bundan korkmadığını söylüyor ve ekliyor; ‘Müzik Akademisinde Paganini çalarken, diğer yandan çağdaş müziğe ve bestecilere de ilgi duymaya başladım. Galiba hoşuma giden ilk keşfim de bu oldu. Konserlerimde her zaman benim için ‘ilk’ ve ‘son’ olanı çalıyorum.Bütün kalbim ve enerjimle…’
Çocukluğunuzdan beri keman çalıyorsunuz. Ailenizde müzikle ilgilenen birileri var mı?
Elbette… Annem ve kız kardeşim keman, babam ise cimbalom çalıyor. Ailemde herkes müzikle ilgilenirken benim müzik konusunda yaptığım seçim aslında çok da şaşırtıcı olmadı. Yeteneğinizin yanı sıra ailenizde gördükleriniz de yaptığınız seçimleri fazlasıyla etkiliyor.
Peki profesyonel anlamda kendinizi geliştirirken nasıl bir süreç yaşadınız? Kendi müziğinizle ilgili ilk keşfettikleriniz neler oldu?
Aslında profesyonel anlamda kariyer yapmam biraz alışılmışın dışında oldu. Eğitim için Viyana’ya geldiğim ilk dönemlerde para kazanmak zorundaydım. Kiliselerde ve buna benzer topluluklarda çalmaya başladım. Ayrıca arkadaşlarım için çalmak da hoşuma gidiyordu. Bunların hepsi beni besleyen bir süreçti elbette.Müzik Akademisinde Paganini çalarken, diğer yandan çağdaş müziğe ve bestecilere de ilgi duymaya başladım. Galiba hoşuma giden ilk keşfim de bu oldu. Konserlerimde her zaman benim için ‘ilk’ ve ‘son’ olanı çalıyorum.Bütün kalbim ve enerjimle…
Eserlerinizde çağdaş müziğin etkilerini fazlasıyla hissediyoruz. Bunun yanı sıra doğaçlama yapmayı seviyorsunuz. Klasik olanın dışına çıkabilmek ve sürekli yeni bir şeyler denemek biraz risk mi yoksa keşif mi?
Müzik; hayatın gerçek yüzünün bir süreliğine uzaklaşıp gittiği duygusal ve sezgisel bir dünya sunuyor . Yoğun bir çoşku, mutluluk ve hipnoz gibi… Her defasında farklı bir deneyim. Ve ben her defasında bu farklı dünyanın bir parçası olmak istiyorum.Eski eserler kadar çağdaş müziği de çok seviyorum. Yeni sesler, yeni fikirler bana inanılmaz bir haz veriyor. Eğer etkilendiğim bir besteci hayatta değilse ya da onu izleme şansım yoksa, onun karşımda oturduğunu düşlüyorum. Ona sorular soruyorum, beni eleştirmesini söylüyorum, şakalaşıyorum, o besteci için çalıyorum.Bu riskten öte benim kendimi keşfedebilmem için her defasında çıktığım bir yolculuk.
Etkilendiğiniz sanatçı ve bestecilerden bahseder misiniz ?
Fazil Say, Pekka Kuusisto, Cecilia Bartoli Ligeti, Kurtag, Ustwolskaja. Beethoven, Ravel, Strawinsky, Gesualdo ve daha birçok sanatçıyı sayabilirim…
Daha önce Fazıl Say’la birlikte bir albüm çalışmanız da oldu. Onunla birlikte çalarken ne hissediyorsunuz?
Bitmeyen bir enerji, hiç tükenmeyecekmiş gibi gelen bir hayal ve özgürlük duygusu… O gerçek bir müzisyen. Ondan sürekli bir şeyler öğreniyorum.
Sahneye çıktığınızda, beste yaparken sizi etkileyen besleyen şey ne?
İnsan yaşadıklarının aynasıdır.Hayatınızın her anında çok güçlü duygular yakalayamazsınız belki ama bu anlar silinmez izler bırakır. Ve hayatınızda iz bırakan her şeyi yansıtmaya başlarsınız. Kızımın doğumu hayatımdaki en güçlü duyguyu yaratmıştı. Ve bu da yaptığım müziğe yansıyor.
Konserlerinizden önce nelere dikkat edersiniz? (Uyku ve yemek düzeninizden, kurallarınıza kadar her konuda düşünebilirsiniz bu soruyu…)
En az 10 saat uyumak benim için çok önemli. Ve hiçbir şekilde bölünmeden sadece konserime konsantre olabilmek…Konser öncesi gün boyunca tatsız tesadüfler olabiliyor. Bunları elimden geldiği kadar düşünmemeye ve rahatlamaya çalışıyorum. Sahnede çoğunlukla ayakkabı giymem. Zor konçertolardan önce ise sadece müziğe odaklanmaya çalışırım.
Sanatçıların hayatları bazen büyük zorlukları da beraberinde getirebiliyor. Sürekli çalışmak , seyahat etmek ya da üretmek için yalnız kalma ihtiyacı ilişkilerinizi nasıl etkiliyor?
Özellikle yalnız seyahat ettiğim zaman ailemi ve arkadaşlarımı çok özlüyorum. Bazen kendimi hiç kimse gibi hissediyorum. Bazense sessizliği hissetmek, yeni bir şeyler üretmek bana iyi geliyor. En hoşuma giden şeylerden biri de evimde yemek yapmak ve evimle ilgilenmek. Sevdiğim ve uzak kaldığım çok fazla şey olabiliyor ama diğer taraftan da büyük aşkım müzikle birlikteyim.
Peki otel odalarıyla, uçuşlarla aranız nasıl?
Kötü otellerden, geciken uçuşlardan ve kaba insanlardan nefret ettiğimi söyleyebilirim.
Rekabet duygusunu çok sık hisseder misiniz?
Zor bir soru. Rekabet duygusu demeyelim de eleştiri ve farklılık durumu hoşuma gidiyor. Kendim için farklı yorumlar duymak kadar, farklı yorumlara açık olabilecek sanatçıları dinlemek de hoşuma gidiyor. Bu maalesef her zaman yaşanan bir şey değil ama beni motive ediyor.
Aynı zamanda beste de yapıyorsunuz. Yeni çalışmalarınızdan ve projelerinizden bahseder misiniz biraz?
İlerleyen aylarda Peter Wispelwey ile olacak düetim için bir şeyler hazırlıyorum.Onun haricindeki çalışmalarımı doğaçlama yapmaktan hoşlanıyorum. Hala konserler arasında, seyahat ederken beste yapamıyorum. Maalesef bunun için zaman yok. Biraz huzura ihtiyacım var.
Türkiye’de yeni bir konser planınız var mı? Türk müzisyenlerle birlikte çalmak, üretmek nasıl?
Türkiye’de olmayı seviyorum. Türk müziğini de… Türk müzisyenlerin müzik kültürleri çok geniş. Bir çok sese karşı duyarlılıkları çok fazla. Onlarla birlikte çalarken yaratıcılığı, açık fikirliliği, sıcaklığı ve samimiyeti hissediyorum. En iyi arkadaşlarımdan biri piyano sanatçısı Sabri Tuluğ Tırpan. Viyana’daki öğrencilik günlerimizde birlikte çok fazla çaldık. Ayrıca Ferhan ve Ferzan Öder’le bir konser verdik. Ve Fazıl Say’a hayran olduğumu söyleyebilirim. Türk müzisyenlere büyük saygım var.
(16.12.2009)

Senem TEKİNKOCA,

http://www.operaturkiye.com/wp1/index.php/yazarlar/senem-tekinkoca-yazarlar/patricia-kopatchinskaja-yeni-sesler-bana-inanilmaz-bir-haz-veriyor.html